Sosyal Sorumluluk ve Benim Sorumluluğum
Sosyal Sorumluluğun Temelleri
Sosyal sorumluluk kavramı “herhangi bir organizasyonun hem iç, hem de dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı “etik” ve “sorumlu” davranması, bu yönde kararlar alması ve uygulamasıdır.” Bu aynı zamanda şirketlerin faaliyetlerinin olası olumsuz etkileriyle ilgili olarak tüm paydaşları bilgilendirme zorunluluğunu getirir. Şirketlerin faaliyetlerinin sosyal etkilerine bakıldığında, zararlı olabilecek bazı kararlarından vazgeçmesi gerektiği ve karlarının bir kısmını da sosyal amaçları desteklemek için kullanması gerektiği görülmektedir.
Bugüne kadar sosyal sorumluluk denildiğinde genellikle bir şirketin sürdürülebilir büyüme temel hedefine yönelik olarak doğayı ve çevreyi koruyacak önlemler alarak mal ve hizmet üretiminde bulunması anlaşılmaktaydı. Oysa bugün şirketlerin, çevreye ve topluma karşı sorumlulukları yanı sıra doğrudan ve/veya dolaylı ilişki içerisinde bulunduğu ve şirketin kararlarından ve faaliyetlerinden ciddi olarak etkilenebilecek tüm paydaşlara karşı sorumluluğunu ifade etmektedir.
Bu açıdan sosyal sorumluluk:
- Şirketlerin ekonomik amaçları ve yasal zorunluluklarının ötesinde uzun vadede daha sağlıklı bir toplum için sorumluluklar üstlenmesidir.
- Şirketin ekonomik amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırken, aynı zamanda toplumsal yaşama katkıda bulunmak üzere sosyal amaçlara da hizmet etmesini öngörmektedir. Dolayısıyla, şirketin topluma artı değer sunması ve bununla ilgili “hesap verebilir” olması beklenmektedir.
- Bu açıdan, şirketler için finansal performans kadar sosyal performans da bir ölçüt haline gelmiştir.
- Sosyal denetim kavramı ve uygulaması yaygınlık kazanmıştır. Şirketler artık sadece bilanço ve kar gibi mali göstergeler ile değil, toplumsal duyarlılık, sosyal performans, sorumluluk üstlenme gibi kriterler üzerinden değerlendirilir hale gelmiştir.
Philip Kotler ve Nancy Lee “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” adlı kitaplarında sosyal sorumluluğu “İsteğe bağlı iş uygulamaları ve kurumsal kaynakların katkıları aracılığıyla toplumun refahını iyileştirmek için üstlenilen bir yükümlülük” olarak tanımlamaktadırlar.
Sürdürülebilir Kalkınma için Dünya İş Konseyi (World Business Council for Sustainable Development) sosyal sorumluluğu “çalışanlarla, aileleriyle, yerel toplumla ve yaşam kalitesini iyileştirmek için geniş anlamda toplumla birlikte çalışılarak, sürdürülebilir ekonomik gelişime katkıda bulunmak için şirketlerin yükümlülüğü” şeklinde tanımlamaktadır.
Sosyal sorumluluğun temelinde, toplumdan aldığını topluma kazandırma anlayışıyla birlikte, şirketlerin, topluma ve elbette iç paydaşı olan çalışanlarına karşı sorumluluklarını yerine getirme ve bu yolla da itibar yaratma bilinci yatmaktadır.
Sosyal sorumluluk, şirketlerin etik değerlerini belirlemedeki iş düzenlemelerini ve kar elde etmek gibi ekonomik faaliyetlerini sürdürürken uyması gerekilen yasal ve ekonomik sorumluluk düzeylerini, insanlara, topluma, çevreye karşı hiçbir yasal zorunluluk olmadığı halde gönüllük esasına dayanan sağduyu ve etik sorumlulukların tümünü içermektedir. Sosyal sorumluluk, hem yasal hem de etik gereklilikleri buluşturan iş düzenlemelerini de ifade eder.
Görüldüğü üzere sosyal sorumluluk, “etik değerler ve yasal gerekliliklerin yanı sıra insanlara, toplumlara ve çevreye saygıya” bağlı ticari karar almayı da içermektedir. Bu anlayış içinde yöneticiler kararlarını, insani, sosyal, siyasal, çevresel, yasal ve ahlaki boyutlarını düşünerek vermek durumundadırlar. Böyle davranan şirketler toplumda saygınlık ve itibar kazanır.
Şirketlerin sosyal sorunlara duyarlılığının artmasının iki nedeni bulunmaktadır:
- Etkilenenlerin (paydaşların) beklenti.
- İşletmelerin etkilenenlerin üzerindeki etkisi.
Şirketlerin büyük bir gücü elinde tuttuğu ve çok sayıda insanın, şirketlerin faaliyetlerinden etkilendiği bir gerçektir. Şirketlerin her faaliyeti, hem bireylerin hem de kamuoyunun yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. İletişimin kanallarının çeşitliliği tüm dünyayı “global bir köy” haline getirmiş ve bu köyde işletmeler en önemli etkilenen ve etkileyen haline gelmiştir. Bu gelişmeyle tüm toplumlar bugün, şirketlerin faaliyetlerinden etkilenmektedirler.
Bu nedenle sosyal sorumluluk dünya genelinin, şirketlerden beklentisi haline gelmiştir. Bu ise şirketlerin temel paydaşlarıyla olan ilişkilerini, sosyal sorumluluk yaklaşımıyla ele almaları gereğini getirmiştir.
Temel Paydaşların Önemi
Paydaş, toplumda şirketin ilişkide olduğu, şirketin faaliyetlerinden etkilenen ve faaliyetleriyle şirketi etkileyen tüm toplumsal taraflardır. Zamanla şirketlerin ilişkide olduğu toplumsal tarafların sayısı artmış ve ilişkiler oldukça karmaşık hale gelmiştir.
Paydaşları iki grupta sınıflandırmak mümkündür: “Kurum içi paydaşlar” ve “kurum dışı paydaşlar”.
- Kurum içi paydaşlar: Kurucular, hissedarlar, yöneticiler, çalışanlar vb. şirketin faaliyetini etkileyen ve etkilenen iç gruplardır.
- Kurum dışı paydaşlar: Toplum, hükümet, müşteriler, tedarikçiler, rakipler vb. şirketin faaliyetini etkileyen ve etkilenen dış gruplardır.
Zamanla şirketlerin paydaş kavramına yeni paydaşların eklendiği de görülmektedir. Bu paydaşlar arasında medya, sivil toplum kuruluşları, müşteri sözcüleri, çevreci aktivistler, global finans kurumları ve bankalar sayılabilir.
Ancak, paydaşları tanımlamak için kesin kriterler çizmek yerine, bir şirketin faaliyetlerinden doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenen tüm kesimleri “paydaş” olarak değerlendirmek mümkündür. Bu ise şirketten, şirkete değişecektir.
Şirketlerin sorumluluk alanı (şirket içi ve dışı) bu iki paydaş grubu arasında yer alır. Şirketler sosyal sorumluluklarını iki tarafın isteklerini, beklentilerini karşılayacak şekilde dengelemeye ve yerine getirmeye çalışırlar.
Paydaşlar, şirketler için gerçekte stratejik yönetim kavramı içinde yer alır. Çünkü şirketin, dış paydaşlarla güçlü ve olumlu ilişkiler içinde olması, ortak hedeflerin gerçekleştirilmesini kolaylaştırıcı bir etki yapar. Aksi durumdaysa ilişkiler kötüleştikçe ortak hedeflere ulaşılması zorlaşır. Şirketler rekabet avantajlarını geliştirmek için iç ve dış paydaşlarıyla olan ilişkilerini güçlendirmek durumundadırlar.
Yaşanan değişimler ışığında günümüz işletmelerinin geçmişe oranla sosyal sorumluluk anlayışlarını değiştirdiklerini ve bu değişim sonucunda ortaya bir takım yeni kavram ve uygulamaların çıktığını görülmektedir. Bu anlamda; iş ahlakı, sosyal denetim, etik denetim, sosyal raporlama, kurumsal vatandaşlık gibi kavramlar günümüzde sosyal sorumluluk kavramıyla birlikte anılan başlıca gelişmeleri oluşturmaktadır.
Bu nedenle günümüz şirketleri kurumsal sosyal sorumluluk kavramına geçmiş hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük önem vermeye başlamışlardır.
Karlılık ve Sosyal Sorumluluk
Bu noktada genellikle akla gelen sorular:
- Sosyal sorumlulukla hareket eden şirketler, karlarından vaz mı geçiyorlar?
- Sosyal amaçları destekledikleri için daha az karla yetinmek zorunda mı kalıyorlar?
- Karlılıkları artıyor mu?
gibi kar ve maliyet odaklıdır.
Bu konuda yapılan araştırmalar, iyi sosyal performansın aynı zamanda daha fazla kar elde edilmesine yol açtığını göstermektedir. Ayrıca eğer bir şirket karlı ise, faaliyetlerinde de sosyal sorumlulukla hareket etmek için çaba göstermelidir yaklaşımı da benimsenmektedir. Sonuç olarak sosyal sorumlulukla hareket etmek, yatırımcıları şirkete çekmektedir, bu ise şirketin finansal performansına olumlu etki eder.
Sosyal konularda bir strateji oluşturmak…
Sosyal sorumluluklarla ilgili olmanın yolu, sosyal konuları strateji oluşturma alanı olarak kabul etmektir. Ayrıca sosyal sorumluluk düzenli bir şirket fonksiyon haline getirilerek kurumsal yapıya bağlanmalıdır.
Sosyal sorumlulukla ilgili strateji geliştirme sürecinde iki nokta önemlidir.
- Etkilenenleri (paydaşları) dinlemek: Burada vurgulanan nokta, şirketin çevresindeki değişim ve etkilerin farkında olması, analiz etmesi ve buna göre stratejiler geliştirilmesi gerektiğidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu durumun etkilenenlerin (paydaşların) tüm beklentilerine cevap verme ya da tüm kararlarda etkilenenlerle (paydaşlar) fikir birliğine ulaşma anlamına gelmeyeceğini akılda tutmaktır. Hedef yönünde denge önemlidir.
- Etkilenenleri (paydaşları) analiz etmek: Birinci aşamanın devamı olarak etkilenenlerin (paydaşların) şirkete etkilerini anlamaya çalışmak ve bu etkinin büyüklüğünü ortaya koymak gerekir. Aynı zamanda etkilenenlerle (paydaşlarla) olan ilişki süreci de göz önünde bulundurulmalıdır.
Ardından bu bilgilerin stratejilere nasıl dahil edileceğine karar verilmedir. Etkilenenlerin (paydaşların), beklentilerini mali hesaplarda dikkate almak, bakış açılarının şirketle ilgili kararları şekillendirmesine izin vermek önem taşır. Bu aynı zamanda etkilenenlerle (paydaşlar) ilgili veriler izlemeyi, bunlara ağırlık vermeyi ve şirket için en iyi olacak kararları almayı da içerir.
Son Sözler…
Bu yazımın son sözleri gönüllülüğün birey olarak bizlerde yarattığı etki üzerine. Gönüllü çalışmaların kişilerin hayat kalitesi üzerine etkisi nedir? diye de bakmak gerekir.
Yapılan çok sayıda çalışmanın sonucu, başkalarına yardım etmenin, yardım edilenden daha çok yardım edene manevi doyum sağladığını gösteriyor. Uzmanlar yardım etmenin, beyinde dopamin salgısına yol açtığını belirtiyorlar. Ayrıca kişilerin yardım etme eyleminden sonra stres düzeylerinin düştüğünü de söylüyorlar.
Uzmanlar gönüllü bir hizmete katılanların vücutlarında tıpkı düzenli fizik egzersiz yapanlarda olduğu gibi endorfin salgısının artığını gözlemlemişler. Bildiğiniz gibi endorfin günlük yaşamda mutluluk hormonu olarak da biliniyor ve vücuda iyilik hali kazandıran hormon olarak adlandırılıyor.
Sonraki yazımızda buluşana kadar sağlıcakla kalın. İyilik haliniz hep artsın…
Dr. Habibe Akşit